Son yıllarda, uyanık kültür (woke culture) toplumsal alanda baskın bir olgu hâline gelmiştir. Başlangıçta sistemik adaletsizliklere duyarlılık ile ilişkilendirilen bu olgu, zamanla kimlik siyaseti, ahlâkî gösteriş ve sosyal olarak denetlenen dil kullanımını önceliklendiren geniş bir ideolojik ve söylemsel çerçeveye evrilmiştir. Savunucuları onu eşitlik ve kapsayıcılık için bir araç olarak görse de, özellikle özgün kültürel bağlamının dışında eleştirel olmayan bir biçimde benimsenip taklît edildiğinde, sonuçları giderek aşındırıcı hâle gelmektedir.
Dil, Düşünce ve Uyum
Dil tarafsız değildir. Keith Allan ve Kate Burridge’in Forbidden Words: Taboo and the Censoring of Language adlı eserinde belirttiği üzere, siyâsî motivasyonla yapılan kelime reformları ve eufemizm (bkz.”euphemism/s”) kullanımı bir tür “sözlü hijyen” işlevi görerek yalnızca konuşmayı değil, düşünceyi, sosyal normları ve gerçeklik algısını da biçimlendirilir. Terimler temizlenir veya değiştirilir, sapmalar kamu önünde kınanabilir. Pratikte bu durum, dilsel uyumu teşvik eder, ifâde zenginliğini azaltır ve bireylerde sosyal kınama korkusuyla kendini sansürleme eğilimi yaratır (Allan & Burridge, 2006).
Bu dilsel denetim zararsız değildir (bkz.”language policing”). İdeolojik uyumu dolaylı olarak zorlar, “performatif erdem” gösterişini teşvik eder (bkz.”performative virtue signalling”, “virtue signalling”) ve sosyal uyumu eleştirel düşüncenin önüne koyar. Sonuç olarak, nüans, îtiraz ve titiz akıl yürütme sıkça geri plânda kalır.
Toplumsal Etkiler
Dil kullanımının ötesinde, “uyanık” kültür toplumsal davranış ve kamusal söylemi şekillendirir. Irk, cinsiyet, etnisite ve cinsel yönelim gibi kimlik kategorilerini ahlâkî değerlendirmenin başlıca ekseni hâline getirir. Sosyal adâletin dikkate alınması övgüye değer olsa da, kimliğe aşırı vurgu toplulukları böler, ahlâkî denetimi güçlendirir ve sembolik jestleri özlü reformun önüne geçirir. Kurumlar, sosyal medya ve kamusal tartışmalar giderek normatif ideolojiye bağlılığı, akılcı tartışma ve liyâkat temelli değerlendirmelerin önüne koyar.
Amerika dışındaki toplumlarda, örneğin Türkiye’de, Amerikan “uyanık” normlarının eleştirel olmayan bir şekilde benimsenmesi ek riskler doğurur. Yerel dil, kültür ve târih, ithâl söylemsel çerçevelerle zayıflatılabilir. Türk sosyal medyası ve kamu alanlarında gözlemler, sıkça ahlâkî denetim, kritiğin toplumsal olarak cezalandırılması ve performatif aktivizm görülmektedir — bu, özgün, bağlama duyarlı bir sosyal yaklaşımdan ziyade Batı uygulamalarının doğrudan taklîdidir (Zukić & Pustahija, 2024).
Kültürel ve Bilişsel Sonuçlar
Gözlemsel veriler, uyanık kültürün özellikle sosyal medya aracılığıyla yayılması durumunda eleştirel düşünceyi, entelektüel çeşitliliği ve kültürel özgünlüğü aşındırabileceğini göstermektedir. Nitekim mevcut durum tam da budur. Ahlâkî gösteriş, ideolojik dayatma ve dilsel düzenleme kombinasyonu, bireylerin doğru görünme kaygısı ile karmaşık meseleleri derinlemesine analiz etmeleri arasındaki farkı azaltır. Zamanla, bu durum hem bilişsel hem de kültürel homojenleşmeye yol açar.
Ayrıca, Amerikan söyleminin yabancı bağlamlarda taklîdi çoğunlukla yüzeysel bir Batı uyumu ile sonuçlanır. Bu “sembolik uyum,” özün önüne görünüşü koyarak dilsel bozulmaya, kültürel seyrelmeye ve yüzeysel sosyal normların yayılmasına katkı sağlar.
Sonuç
Uyanık kültür, yalnızca bir sosyal adâlet ilkeleri bütünü değildir; dil, düşünce ve davranışı düzenleyen karmaşık bir söylemsel sistemdir. Orijinal amaçları haklı olsa da, benimsenmesi sıklıkla aşındırıcı etkiler üretir: dilsel uyum, kritiğin kolektif olarak bastırılması (bkz.”tyranny of the majority”), performatif erdem gösterişi, bilişsel basitleşme, toplumsal parçalanma ve kültürel homojenleşme.
Orijini dışındaki toplumlarda, özellikle Türkiye’de, bu etkiler daha da yoğunlaşır. İthâl normlar, yerel köklü gelenek ve toplumsal uygulamaların yerini yüzeysel taklîtle alabilir, böylece hem kültürel özgünlük hem de entelektüel çeşitlilik azalır.
Sonuç olarak, uyanık kültür eleştirisi, adâlet ve eşitliği reddetmek değil; akılcı, bağlama duyarlı bir yaklaşıma çağrıdır. Toplumsal ilerleme, düşünceli söyleme, eleştirel değerlendirmeye ve yerel kültürel ve dilsel gerçekliğe dikkat gerektirir — ithâl ideolojik çerçevelere körü körüne bağlılık değil.
⸻
Kaynaklar
• Allan, K., & Burridge, K. (2006). Forbidden Words: Taboo and the Censoring of Language. Cambridge University Press. https://www.cambridge.org/core/books/forbidden-words/language-of-political-correctness/D161E3183FCBF1B3EEE59CB20C6506E4
• Zukić, M., & Pustahija, A. (2024). The Use of Politically Correct Speech in Media. MAPSS Journal. https://mapub.org/ojs/index.php/mapss/article/view/130